SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-ENBİYA

<< 1385 >>

11. AZİZ VE CELİL OLAN ALLAH'IN: "ONLARA İBRAHİM'İN KONUKLARINDAN DA HABER VER. HANİ KONUKLAR ONUN YANINA GİRMİŞLERDİ DE ... "[Hicr, 51-52] BUYRUĞU İLE "HANİ İBRAHİM: RABBİM ÖLÜLERİ NASIL DİRİLTTİĞİNİ BANA GÖSTER DEMİŞTİ. .. "[Bakara, 260] AYETLERİ

 

حدثنا أحمد بن صالح: حدثنا ابن وهب قال: أخبرني يونس، عن ابن شهاب، عن أبي سلمة بن عبد الرحمن وسعيد بن المسيب، عن أبي هريرة رضي الله عنه: أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (نحن أحق بالشك من إبراهيم إذ قال: {رب أرني كيف تحيي الموتى قال أولم تؤمن قال بلى ولكن ليطمئن قلبي}. ويرحم الله لوطا، لقد كان يأوي إلى ركن شديد، ولو لبث في السجن طول ما لبث يوسف، لأجبت الداعي).

 

[-3372-] Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Şüpheye düşmek İbrahim'den çok bizim hakkımızdır. Çünkü o: "Rabbim ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster demişti. İnanmadın mı yoksa diye buyurdu. O da: İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (soruyorum) demişti."[Bakara,260] Bir de Allah Lut'a rahmetini ihsan eylesin. O esasen pek güçlü bir yere sığınıyordu ve eğer Yusuf'un kaldığı kadar-uzun bir süre hapiste kalmış olsaydım, çağıran kişinin o çağrısını kabul edecektim. "

 

Tekrarı: 3375,3387,4537,4694 ve 6992

 

 

AÇIKLAMA:     "Şüphe etmek İbrahim’den çok bizim hakkımızdır" buyruğunda geçen "şüphe" ile neyin kastedildiği hususunda selefin görüş ayrılığı vardır. Bazıları bunu zahiri anlamına göre yorumlamış ve şöyle demiştir: Bu şüphe olayı, nübüwetten önce olmuştur. Aynı şekilde Taberi de bunu zahirine göre yorumlamış, bunun sebebinin ise şeytanın vesvesesi olduğunu belirtmiştir. Ancak bu vesvese yer etmediği gibi sağlam olan imanı da sarsmamıştı. Taberi bu hususta kendisinin Abd b. Humeyd’in, İbn Ebi Hatim’in ve Hakim'in naklettiği şu rivayete dayanmaktadır: Bu rivayete göre Abdu'l-Aziz el-Macişun, Muhammed b. el-Münkedir'den, o İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Kur'an’daki en ümit verici ayet şüphesiz: "Hani İbrahim Rabbim bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster demişti. "[Bakara, 260] ayetidir. İbn Abbas dedi ki: Bu, kalplerde ortaya çıkan ve şeytanın verdiği vesveseler dolayısıyla sözkonusu olur. Yüce Allah onun (iman etmedin mi yoksa sorusuna) hayır (ama kalbimin mutmain olmasını istedim) diye cevap vermesi ile razı olmuştu.

 

Diğer taraftan Nebi (s.a.v.)'in: "İbrahim'dense biz şüphe etmeye daha bir hak sahibiyiz" sözünün anlamı hakkında da (selefin) farklı kanaatleri vardır.

 

Kimileri şöyle açıklamıştır: Bizim böyle bir şey görmeye olan iştiyakımız İbrahim'den fazladır.

 

Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Eğer biz şüphe etmiyorsak İbrahim'in şüphe etmemiş olması daha bir yerindedir. Hem Nebilere şüphe nasıl ulaşabilsin ki? Eğer böyle bir şeyolsaydı şüphesiz ben onlara göre daha çok şüphe etme hakkına sahip olurdum. Benim hiç şüphe etmediğimi bildiğinize göre, onun da şüphe etmemiş olduğunu biliniz.

 

Onun böyle söylemiş olması ise Nebiin tevazuunun bir neticesidir ya da Allah'ın kendisine İbrahim'den daha faziletli olduğunu bildirmesinden önce bu sözleri söylemiştir. Bu da onun Müslim'de yer alan Enes'in rivayet ettiği bu hadisteki şu sözlerini andırmaktadır: "Bir adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Ey yaratılmışların en hayırlısı, diye hitap etti. Allah Resulü: O kişi İbrahim'dir, diye cevap vermişti."

 

Bir başka açıklamaya göre bu hadisin (vurud) sebebi şudur: Ayet nazil olunca, bazıları: İbrahim şüphe etti, fakat bizim nebimiz şüphe etmedi, dedi. Bu sözleri ona ulaşınca şöyle buyurdu: Biz İbrahim'den daha çok şüphe etme hakkına sahibiz. Bu sözleri ile de başkası hakkındaki bir kanaati bertaraf etmek isteyen kimsenin, asıl maksadı, böyle bir şey söylemek olmakla birlikte, konuşmasında adet olduğu şekliyle bir ifade kullanarak: Sen filan kimseye her ne söylemek istiyorsan onu bana söyle, demiş olmasına benzer.

 

Bir diğer açıklama şekline göre o "biz" sözü ile, şüphe etmeleri caiz görülen onun ümmetini kast etmektedir. Nebi (s.a.v.)'in bu kapsamın dışında tutulmasının delili ise onun ismet sıfatıdır.

 

Anlamın şu olduğu da söylenmiştir: Sizin şüphe olduğunu gördüğünüz şey, benim hakkımda öncelikle sözkonusudur. Çünkü o bir şüphe değildir. Bu sadece daha geniş bir açıklama istemektir.

 

Kimi Arap dili bilginlerinin naklettiklerine göre "efalu (üstünlük bildiren kalıp olup burada kasıt daha bir şüphe etme hakkına sahip olmak anlamına işaret edilmektedir.)" bazen her iki şey hakkında sözkonusu edilen hususu nefyetmek anlamında da kullanılabilir. Yüce Allah'ın: "Onlar mı daha hayırlıdır yoksa Tubba' kavmi mi?"[Duhan,37] buyruğunda olduğu gibi. Yani her ikisinde de hayır yoktur.

 

Yine konuşma esnasında bir kimse: Şeytan filandan daha hayırlıdır, der ama her ikisinde de hayır yoktur demek ister. Buna göre Nebi efendimizin: "Şuphe etmek İbrahim'den çok bizim hakkımızdır" sözü bizde de, onda da hiçbirimizde şüphe yoktur demektir.

 

"İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için" buyruğuna gelince, kalbimdeki itikada katılacak müşahede ile kalbimin daha çok huzur ve sükun bulmasını istiyorum. Çünkü delillerin birbirlerini desteklemesi kalbi daha çok yatıştırır. Şöyle cevap vermiş gibidir: Evet ben tasdik ediyorum, fakat görmenin de oldukça hassas bir anlamı vardır.

 

Kadı !yad der ki: İbrahim Allah'ın ölüleri dirilttiği hususunda şüphe etmedi. Fakat o kalbinin mutmain olmasını ve hayat verme hadisesini müşahede ederek bu husustaki tartışmayı bir kenara atmak istemiştir! Böylelikle bunun tahakkuku ile ilk ilmi elde etmiş, bunun nasılolduğunu ve bun müşahede etmekle de ikinci ilmi öğrenmek istemişti.

 

İlkinde şek ve şüphe bulunmamakla birlikte yakıninin daha da artmasını istemiş olma ihtimali de vardır. Çünkü ilimler güçleri itibariyle farklılık arzedebilir. Bu sebeple ilme'l-yakın'den, ayne'l-yakine yükselmeyi dilemiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Ve eğer Yusufun kaldığı kadar hapiste kalmış olsaydım, çağıranın çağrısını kabul edecektim." Yani hapisten çıkmak için yapılan daveti hemen kabul ederdim. Ayrıca önce suçsuz olduğumun açığa çıkartılmasını istemezdim. Hapisten çıkmakta acele etmediğine dikkat çekerek onu oldukça sabırlı olmakla nitelendirmektedir. Bunu da Nebi (s.a.v.) tevazu olsun diye söylemiştir. Tevazu ise büyüğün mertebesini alçaltmaz, aksine onun üstünlüğünü ve büyüklüğünü arttırır.

 

Bunun: "Benim Yunus'tan daha faziletli olduğumu söylemeyiniz" buyruğu türünden olduğu söylenmiştir. Onun bu sözlerini bütün Nebilerden daha faziletli olduğunu bilmeden önce söylediği de söylenmiştir.

 

İleride bu hadis ile ilgili tamamlayıcı bilgiler Yusuf kıssasında gelecektir.(Tefsir bölümü, Yusuf Süresi, 5. başlık, 4694 no'lu hadis)